14 Eylül 2013 Cumartesi

devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmak gerekir.



                                                                       Dev eserler



Dünya yaşamı devam ettiği sürece insanların yararlandığı, hizmet gördüğü, iyi eserlerdir.
 İnsanlar yararlandıkça da yapan kişi sevap kazanır. Devam eden iyiliktir, bu. Bunlar hastanedir, okuldur, aşevidir, cami yaptırmaktır, ağaç dikmektir, kitap yazmaktır, ilmin yayılması ve gelişmesini sağlayacak bilimsel eserler bırakmaktır.”

Hayat gelip geçici bir zaman bunun için iyi çalışmalıyız.Kendimizi en iyi şekilde geliştirmeliyiz,bunun yanında insanlarıda bilgilendirmeli ve geliştirmeliyiz.örneğin bir insanı kitap okumaya teşvik etmek o insanı bilgilendirir ve o kişi yıllar içinde başka insanları teşvik eder.Bir bakıma bir insan binlerce insanı bilgilendirebilir
 
      İnsanın en kıymetli sermayesi zamandır. İnsanın ve insanlığın geleceği, insanların yaşamakta oldukları zamanı nasıl kullanacaklarına bağlıdır. İşte bu noktada eğitim devreye girer. 
“Hayatta başarılı olmak için, hedefinizi yüksek tutun. Bunu gerçekleştirmek için de çok çalışın. Unutmayın ki devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir.

hakaret aklı kıt olan zavallıların söz bulamadıklarında kullandıkları son çaredir.

                                                            neden?

                                                         
              Hakaret suçluluk duygusunu öretmek için başvurulan sonu pişmanlık ve keşkelerle dolu,
davranış, hareketler türü kişiyi alçaltan duygu yoksulluğudur.
 Hiç düşünmüş müyüzdür acaba biz niye hakaret ederiz? Bana göre hakaret bilgi yoksulluğudur,kelime dağarcığı gelişmemiş insanlar hakaret edebilir bu karşısındaki insanı kırmaz aksine kendini küçültür.Size mevlanadan bir kesit ile örnek vermek istiyorum;
“Mevlana bir gün sokakta yürürken iki adamın fena halde kavgaya tutuştuğunu ve birbirlerine ağır hakaretler ettiğine şahit olur...

Mevlana birinin diğerine şöyle dediğini duyar:

-”Eğer bana küfür edecek olursan sana bin katıyla cevap veririm...”

Bunun üzerine Mevlana onlara yanaşır ve şöyle der:

-”Hadi dostum... Öfkeni bana kus... Bin tane küfür etsen de ben tek bir tane küfür duyamayacaksın...”

Herhangi bir kavga anında mevlanın bu sözünü hatırlamakta fayda var.Hem ne için birbirini kırmak yerine, konuşmak, bencillikten uzak yaklaşmak, yada bizimle aynı fikirde olmayanları hor görmek nedendir bilinmez.Bizden farklı insanlarla niye dalga geçeriz sonuçta hepimiz aynı yerden geliyoruz bir insanın kalbini kırmak niye,kendini üstün görmek niye herkes sizinle aynı fikirde olmak zorundamı Allah tarafından böyle bir emir gelmiş mi ? hayır.O zaman ne için bu hayatta tek başımıza tüm insanları küçümsüyoruz onlar gittiğinde ne yapacağız.
hakaret etmek her zaman kötü bir şeydi hala da kötü bir şey.Bilgisizlikten oluşan bu laf kalabalığına hayatımızda yer vermeyelim çünkü,bu sadece örtbas işidir, hakaretle hiç bir işimizi halledemez, aksine çıkmaza getirir,yüzümüze gözümüze bulaştırırız....
   

13 Eylül 2013 Cuma

bazen herşey göründüğü gibi değildir

 Her insan aynı değildir kimisi iyi kimisi de kötüdür . çünkü insanlar aynı değildir ki bencede olmamalılar bağzıları zengin bağzıları fakir bu yüzden kimisi şımarık kimisi fesat kimisi kıskançtır.



 Mesala insanlar bize yardım eder gibi görünürken arkamızdan iş çevirir bu nedenle insanlara fazla güvenmemek lazım veya fazla tanımadan onunla arkadaşlı kurmamalıyız. belki kötü birisidir yada kötü düşünmemeliyiz belkide çok iyi birisidir işte öyle insanlarla arkadaşlık kurmalıyız çünkü öyle insanlar temiz kalplidir ,ve iyi sır tutarlar. Ama bağzıları vardırki çok iyi görünüp seniinle iyi arkadaşlık kurup arkadan konuşu


 insanlara her zaman dikat etmeliyiz çünkü her insan iki yüzlü olmicaak diye bi kural yok...

12 Eylül 2013 Perşembe

vicdan kalbin pusulasıdır



İlim Şehrine Yolculuk


Kalp,nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta beraberce yolculuk ediyorlar.

Kalp ve nefis bu yolculuk esnasında sürekli münakaşa ve didişme
halindedir. Akıl ise kalp ve nefsin hakemliğini üstlenmiştir.

Yolculuk zorlu ve çetindir. Kalp bu yolculukta lazım olabilecek levazımatın
kendisinde var olduğunu bildiğinden, verilen süreyi en iyi şekilde
değerlendirmek ister.

Fakat nefis öyle değildir.Her gördüğüne
meyleder.
Nereden geldiğini ve nereye doğru yol aldığını umursamaz.
Etrafındaki şeylerin cazibesinden kendisini alamaz,doyumsuzdur.

Bu nedenle kalp ile aralarında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.

Vicdan, ikisinin arasında bir yol göstericidir, doğru karar verir, bilgedir.
Onun sayesinde bu yolculuk birlikte devam eder, gider.

Gel zaman git zaman bir gün karşılarına vesvaslar çıkar aralarında bir
mücadeledir başlar.
Kalp kendini iyi savunabilecek bir durumda fakat
nefis asi tavırlar sergilediğinden çok endişelidir.
Vicdan Kalbin
destekçisi, dostu, sırdaşı, tesellicisi olmuştur.
Akıl, kalp ve vicdan
işbirliği yaparlar ve bu vesvaslara karşı nasıl galip olabileceklerini
düşünürler.
Hem aralarında hem de karşılarında bir tehlike vardır.
İşleri zor yolları uzun ve karanlıktır.

Vicdan bir pusula gösterip der ki: her zaman karşımıza çeşitli düşmanlar çıkacak, daha çok saldırılara maruz kalacağız bizim çok iyi bir donanıma ve çok iyi bir rehbere ihtiyacımız var.

Bunun için şu pusuladaki ilim şehrini bulup o şehirde gerekli donanımı almalıyız der.

Vesveseleri oyalayarak ilim şehrine ulaşırlar burası gözlerini kamaştırır .

Öyle aydınlık, öyle temiz, öyle nurludur ki, hayranlıklarını ifade etmekten aciz kalırlar.

Vesvese düşmanları korkuya kapılırlar.
İlim
şehrinin askerleri onları tardeder, karşılarında ilim şehrinin
askerlerini görünce her biri bir tarafa dağılır neye uğradıklarını
şaşırırlar.
Reisleri: bu defa bizi alt etmeyi başardılar diye feryat
eder.

Akıl, kalp ve vicdan bundan böyle gezilerini bu ilim
şehrinde sürdürmeye karar verirler .
Öyle ya burası onların tam da aradıkları yerdir. 
Asi yoldaşları olan nefsi ancak burada ıslah
edebileceklerdir.

Bu onlar için zor ama imkansız değildir. Bunun için kararlıdırlar.

Eyyy
nefis kardeş burası senin kendini bütün kötülüklerden arındırabileceğin
ve muhafaza olabileceğin bir şehir.
Sen aramızda yaramaz ve asi bir
çocuk gibisin.
Senden vazgeçemeyiz, öyle ise sana yardımcı olacağız”
derler.
Böylece nefis başına buyruk olmadığını ve diğerleri ile kolay
kolay başa çıkamayacağını fark etmiştir.

İlim şehrinde yaşamları devam ederken yolları bir gün fazilet çarşısına düşer.

Burada
çok karlı ticaret yolları öğrenirler.
Bu ticarete göre Akıl, kalp,
vicdan, nefis varlıklarını bu şehrin sahibine adayacak karşılığında
ebedi saadeti kazanacaklardır.
Bire bin kazanç getiren bu ticaret çok hoşlarına gider.

Nefsi de bu karlı ticarete ikna etmeyi
başarırlar. Kendilerine ait bile olmayan fenayı verip bekayı kazanmak
Üstelik fena yine ellerinde kalacak fakat sahiplerinin izni dairesinde
yaşamlarını sürdüreceklerdir.

Sahipleri, Sultanları öyle
cömertmiş öyle merhametliymiş ki, yola da yolculuğa da bütün
sıkıntılara da değmiş doğrusu Asıl zenginliğe ve asıl mutluluğa
ermişler.
____________________________________________________
::::::::::::Bu konuyla ılgılı bır kısa hıkaye:::::::
Adam ölmüş, yargılanmak üzere mahkeme salonuna girdiğinde bir ne görsün? Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor. Tanık sandalyesinde de Tanrı.

Adam şaşkın, aman Tanrım bu nasıl oluyor? Senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa yargıç kürsüsünde insan oturuyor. Tanrı gülümsemiş,

Ben hiç bir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz sizi özgür bıraktım. Bana yargılamak değil sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için, sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama da gerek yok. Her şeyi bilen olarak burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz.


Hayatta iken zarar verdiğin, hoşgörü ile davranmadığın, yargıladığın, üzdüğün insanlar biraz sonra salonu dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış, affederlerse ne ala. Çünkü senin için cennetin yolu onların seni affetmesinden geçiyor demiş.


Adam merakla sormuş peki ya ffetmezlerse ne olacak? Tanrı yine sevgiyle gülümsemiş.

Ben cennetide cehennemide yeryüzünde yarattım. Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini bulacaksın. Bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece O insanların hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yapmış olduğun kötülüklerin bilincine varman. İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın.

Adam bir süre düşünmüş ve tanrıya sormuş. Peki, cennet nasıl bir yer? Cennet bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Hani dünyada, mutlu huzur ve sevgi dolu, İnsanlara yardım etmekten keyif alan, yarattığım canlı-cansız her varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar, dünyada cenneti yeniden yaratmak için geri gönderdiğim cennetliklerdir. Cennet de dünyadan başka yerde değil demiş Tanrı.

Ama kutsal kitap bana öyle öğretmedi diye karşı çıkmış adam.

Kutsal olan şey yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım, siz kıldınız. Her şeye sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan en büyük ibadeti yapandır demiş Tanrı. Peki, ya dünyaya döndüğümde doğru yolu görmemde yardımcı olacak mısın?

Ben bunun için siz insanların içine vicdan denen bir pusula koydum. Bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarını yıkabilirseniz, vicdanınızın sesini yani benim sesimi kolaylıkla işitebilirsiniz.

Peki, siz insanlara ne kadar yakınında bulunuyorsunuz?
Şah damarınız kadar yakında, düşmanınız kadar uzaktayım. Çünkü düşmanlarınızda Ben’im, Siz de benim. Yani Tanrım mahkeme salonunda hiç hesap sormuyormusunuz? Tanrı gülmüş, sadece iki sorum oluyor tüm insanlara;

Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz? Ne kadar bilgi kazandınız?

arkadaş



                                                              ARKADAŞLAR


Çevremizde kimi insan vardır, yüzü güler, gönlü cömert, ufku geniş; onunla oturdukça oturmak istersiniz; muhabbetinden keyif alır, ilham bulur, farkında bile olmadan ne çok şey öğrenirsiniz. Yanından kalktığınızda az buçuk değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. İçinizde sanki bir kır bahçesindeymiş gibi en güzel renkleri taşır, tatlı bir coşku yaşarsınız.  Elinizde olmadan hayata gülümsersiniz. fakat bazı insanlar kötüdür sadece kötü her türlü fesatlık ondadır.Acaba hiç sormuşmuyuzdur kendimize bu arkadaşım beni nereye götürüyor ? Arkadaşlıklar bir yol gibidir sadece siz o yolda uyursunuz ne kadar eken uyanısanız kötülüğü o kadar çabuk farkedersiniz aynı zamanda daçevrenizdeki güzelliği o kadar çabuk farkedersiniz.Arkadaşlara mevlana ile bir misal vermek istiyorum:
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
                                   Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
                                   Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...    
                                   Dost dediğin; fanatik olmalı;                                   
                                   Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.  
                                  Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,                                
                                   Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
                                    Ama hepsinden daha çok;  
                                    Dost matematiksel olmali;                                                                                 
                                     Sevinci çarpmalı...  
                                     Üzüntüyü bölmeli...  
                                     Geçmişi çıkarmalı...  
                                     Yarını toplamalıi... 
                                     Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
                                     İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
Suyun susuzu kandırması gibi, doğru söz de kalbe temizlik getirir
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır 
İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur...
                                                 Seni dostundan ayıran sözü dinleme. 
                                                O sözde ziyan vardır, ziyan!
İnsan özden ibarettir; geri kalan deridir.
Göz de dostu gören göze derler.
Huzur arıyorsan, dost ol, çabuk pişmanlık getir işe güce koyul.
'' Sen dost olursan, sayısız dost görürsün''
'İnsanın gönlü, uyandırılacak, nurlar saçacak bir mumdur.
Dostun ayrılığından ötürü bir yırtık vardır,
bu yırtığın dikilmesi gerektir.
Ey gönül yapmaktan ve gönül yakmaktan,
gülmekten ve ağlamaktan haberi olmayan gafil!
Aşk, bir geliştir,
aşk bir haldir,
bellenip öğrenilecek bir şey değildir'...
                                            Mevlânâ



 
Mevlananında dediği gibi dost matematiktir.Dost hiç yanımızdan ayrılmayan bir ruh gibidir.Kendisi olmasada varlığı hep seninledir.
 Yazımı çok sevdiğim bir sözle bitirmek istiyorum. Kiminle gezdiğinize, kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü; Bülbül güle, karga çöplüğe götürür!... (Hz.Mevlana)
Hayatınız için seçim sizin...
  
İnsan beyni kitaplarla gelişen bir hazinedir kitap oudukca gelişir özgürlüğe kavuşur. Beynimizi kafatasımızdaki hapishaneden kurtarmask için sürekli kitap okumalıyızki bir işe yarasın yoksa beynimiz kafamızdaki bir fazlalık haline gelir bizim için.

Onun hayatında bir seçenek isen, onun senin için öncelik olmasına müsaade etme

                                                                 DURMAK
(Durmak veya durmamak bizim seçimimizdir)



Başkaları sizi geçici olarak durdurabilirler , ama siz kendinizi sürekli olarak durdurabilirsiniz.
Kendinizi başkasına anlatmayın. Sizi seven kişinin buna ihtiyacı yok; sevmeyen de inanmayacaktır zaten.

Onun hayatında bir seçenek isen, onun senin için öncelik olmasına müsaade etme. İlişkiler en iyi, dengeli olduğunda yürür.
Sabah uyandığımızda iki basit seçeneğimiz vardır. Tekrar uyuyup rüya görmek veya uyanıp rüyanın peşinden koşmak.
Bize değer verenleri ağlatırız. Bize değer vermeyenler için ağlarız. Bizim için hiç ağlamayacaklara da değer veririz.
Bu hayatın  gerçeğidir. Garip ama gerçek. Bir kez bunu anlarsan, değişmek için geç değil.

Mutlu iken söz verme. Üzgünsen cevap verme. Öfkeliysen karar verme.
İki kere düşün, doğru karar ver.
 Zaman nehir gibidir. Aynı suda iki kez yıkanamazsın. Geçen su bir daha geçmeyecektir.
 

Hayatın her anını yaşa.
Hep meşgul olduğunu söylersen hiç müsait olamazsın.
Hep zamanın olmadığını söylersen hiç zamanın olmaz.
Hep yarın yapacağını söylersen, yarın hiç gelmeyecektir.

11 Eylül 2013 Çarşamba

”En büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız ise önyargıdır” MerhumCemil Meriç



            ”En büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız ise önyargıdır'' ne kadar güzel söylenmiş bu söz. Doktor bile bir hastalığa teşhis koymadan önce tahliller istiyor ve teşhisini öyle koyuyor.
          Zihnimizdeki şartlanmalar, önyargılar beynin rahat düşünmesini engelliyor. Bu sebeple, kişi doğru gelen bilgileri algılayamaz, olaylara geniş açıdan bakamaz. Bu durumda çevreye karşı şartlanmalar başlar, kişilerden gelecek verimliliğin önünü de tıkamış olurlar. İlişkilerin sağlıklı yürümesi için takıntılarımızdan arınmamız gerekiyor, bu o kadar da zor bir şey değil. Duygularımızın farkında olmalıyız ve biz yönetebilmeliyiz, yani kendimizi aşabilmeliyiz. Karşı tarafı kabullenmek, anlamak ta bir erdemliliktir. Önyargıyı tetikleyen bir unsurda aşırı kıskançlıklar ve bencilliklerdir.. Bütün mesele yüreğimize sevgiyi doldurmaktan geçiyor.
Bu önyargıda bulunan kişiler bir arabayı bile on kişiye kontrol ettirip öyle satın alırken, bir kişi hakkında değerlendirme yaparken aynı hassasiyeti gösterebiliyorlar mı?
 Kişi yaşamın neresinde olursa olsun, hangi mevki de olursa olsun yetkilerini kendi vicdani iradesiyle veya önyargıdan uzak, sahip olduğu donanımlara göre kullanmasını bilmeli.


Yani önyargılar bizi yanlışlara da götürebilir ve her kesim bundan olumsuz etkilenir zarar görür. Özgüven ve doğru değerlerle yaşamak bize daha iyi yakışmaz mı?
önyargı, sevgi, saygı ve hoşgörüyü öldüren ve kin, nefret ve kötülüğe perde açan bir haldir ki biran önce ruh dünyamızdan ve yaşantımızdan çıkarmamız gerekir.
Hal böyleyken önyargı gün geçtikçe toplumumuzda oldukça yaygınlaşan ve çevremize baktığımızda insanların bakış ve duruşlarından bile anlaşılabilen bir olgu haline gelmiştir. Peki bir zamanlar sevgi, saygı ve hoşgörü denince bizim toplumumuz akla gelirken şimdi nasıl oldu da bu kadar kamplaştık ve bin parçaya bölündük.bunun cevabı basit: Birbirimize karşı ÖNYARGI sahibi olduk.
Hâlbuki Yunus Emre şöyle diyordu:“Yaradılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü”
 Ve Mevlana öyle ekliyordu: “Gel,gel gene gel” 
 Peki bizler? Yunus Emre ve Mevlana’nın torunları olan bizler? Neden bu ifadeleri söylemekte zorlanıyoruz. Zaman mı değişti? Hayır. Değişen biziz… Kalbimiz…

Bir yerde okuduğum bır dıyaloğu paylaşmak ıstıyorum kısaca;

“”Üsküdar’dan Kadıköy’e geçerken:
        Sabah otobüse biniyorum herkesin suratı bir karış oysa uyku insanı yeniler diyorlardı daha sabahın ilk ışıklarında ne yaşadınız da yüzleriniz asık? Yol devam ediyor durağın birinde top sakalı olan ve kulağında küpe olan iki genç biniyor otobüse arkamdaki 50 yaşlarındaki iki kişi hemen onlar hakkında konuşmaya başlıyor biri diyor ki: “şunlara bak şunlara”… Hemen diğeri ekliyor: “Bunlardan adam olmaz”… Ben de içimden diyorum ki: Ne biliyorsunuz belki bunlar tıp eğitimi alan iki genç ve ilerde sizin torunlarınız hasta olduğunda ilaç yazacak kişiler bunlar… Yol devam ediyor bu kez iki türbanlı bayan biniyor otobüse… Ve yine konuşmalar başlıyor bu kez yan koltuktan 40 yaşlarında bir bayan kızına gülerek şöyle diyor: “Şunlara bak gözleri zor görünüyor”… Kızı da ekliyor: “Ayy ne kadar çağdışı”… Ben de içimden şöyle diyorum: Neden öyle söylüyorsunuz… Belki birazdan eczacılık fakültesi binasından içeri girecekler… Ve bir gün eczaneye gittiğinizde acil olan bir ilacı onların elinden alacaksınız…”””
bunlar gibi daha binlerce diyalog yaşanıyor ülkemizde.
          
       Sonuç olarak aramızdaki kibir, gurur, bencillik, kendini üstün görme, karşıdakini anlamama, sevgisizlik, saygı göstermeme ve hoşgörüsüzlük dağlarını SEVGİ, SAYGI, HOŞGÖRÜ yle delelim ve birbirimize karşı ÖNYARGILI değil HOŞYARGILI olalım yoksa insanlığımız büyük yaralar alır.ve bu ızım en buyuk dusmanımız olacaktır…

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer… Sular çekilince de karıncalar balıkları yer… Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir… Çünkü kimin kimi yiyeceğine.. “Suyun akışı” karar verir… EFLATUN



Sular yükselince, balıklar karıncaları yer…
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer…
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir…
Çünkü kimin kimi yiyeceğine.. “Suyun akışı” karar verir… EFLATUN
                                                 
                                                      SU BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR

 bugun ustunluk karıncadaysa yarın balığa geçebiliyor ya da tam tersi.Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor,cunku kımın kımı yıyecegıne gercekte suyun hareketı belırlıyor.
Bizde” büyük balık küçük balığı yer”deyişi vardır.ama onlar bugün ben yarın sen diyerek eminimki birbirlerini küçük görmek gibi gaflete düşmüyorlardır.Hep bır karınca veya bır balık olabıleceklerını dusunup ona gore yasıyorlardır.
Bugun guclu gıbı gorunen yarın zayıf olabılecegını dusunmuyor ancak yasanınca anlasılıyor hersey.





İş hayatında da ,ozel hayattada karınca yada balık olmanın bırseyı degıstırmeyecegını suyun haraketıne baglı bır yasantımızın  oldugunu hıc aklımızdan cıkarmamalıyız aslında.
Bugun hapıste olan bırı belkı de yarın kendısını hapse sokan kısı ıle yer degıstırecek.Bugun patron olan bırı belkı de yarın ıscısıyle yer degıstırecek.Bugun haklı olan kısı  belkı de yarın haksız olacak.
Bugun mutlu olan bırı belkı de yarın mutsuz olacak.Bugun basarılı olan bırı belkı de yarın yarın basarısız olacak.
Sanırım onemlı olan suyun hareketını takıp edıp ona gore onlem alıp yasamak
 kimin ne olacağı hiç bir zaman belli olmuyor. eskilerin de söylediği gibi her zaman "ne oldum değil, ne olacağım" demek gerekiyor bu hayatta. 





Bır yer de bır hıkaye okumustum bu konuyla ılgılı;
Adam, pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için pijamalarını giyer ve eline gazetesini alır. Düşüncesi, bütün gün miskinlik yapıp evde oturmaktır.
Tam bunları düşünürken oğlu koşarak gelir ve sinemaya ne zaman gideceklerini sorar. Baba, oğlunu bu hafta sonu sinemaya götürmeye söz vermiştir ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahaneyle oğlunu başından savmak ister.
Birden, gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritası gözüne ilişir. Önce dünya haritasını keserek küçük parçalara ayırırı ve oğluna, “eğer bu haritayı birleştirip düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim” der. İçinden de, “oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez” der.
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak gelir. “Baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz!” der.
Adam önce oğlunun söylediğine inanamaz. Ama haritanın tamamlandığını görünce, hayretler içinde bunu nasıl yaptığını sorar.
Çocuk şu cevabı verir:
“Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya da kendiliğinden düzeliverdi.”

Bazen planlar bızım ıstedıgımız yonde olmayabılıyor.
Sanırım onemlı olan suyun hareketını takıp edıp ona gore onlem alıp yasamak.kımın ne olacagı hıcbır zaman bellı olmuyor.eskılerın de soyledıgı gıbı her zaman ne oldum degıl.ne olacagım demek gerekıyor bu hayatta….

Dünya budur işte gücü yeten yetene.

   Dünya insanların yaşamı içerisinde her zaman bir savaş içerisindedir kimi insanlar bu savaşı kazanmıştır kimisi ise kazanamamıştır.



   Çünkü bazı insanlar savaşmak istemezler nedeni inançsızlardır sonucu ise hem savaşı kazanamamış olurlar hemde güçsüz olurlar. Dünyada yaşadığımız hayat boyuncabize ömrüz boyunca gerekli olan iki şey vardır bunlardan birisi inanç diğeri ise paradır bunlar olmadığı zaman her yönden fakirlik başlar . Örneğin para olmazsa gerçek anlamda fakirlik başlar ama inanç olmazsa ruhen fakirlik olur



 Eskiden dünyada herşey parayla değildi ama şimdi ÖZGÜRLÜK bile para ile oldu.bu nedenle ülkemize iyi bakmalıyız bizde diğer uygarlıkta geri kalmış ülkeler gibi herşey para dememeli gücü yeten yetene kuralını uygulamamalıyız.



Her insana aynı saygıyı göstermeliyiz FAKİR ZEYA ZENGİN AYRIMI YAPMADAN ...
 

beni düşmanımın kötülüğü değil dostumun sinsiliği korkutur hz.hamza

            Arkadaşlarımız ,dostlarımız bizim hakkımızda her şeyi bilirler. Çünkü insanlar sırlarınını taşıyamayacak zamana geldiğinde bir insana içini dökmek ister ama dikkat etmeliyiz.

  
        Sırlarımızı paylaştığımız insanlar en güvendiğimiz insanlar olmalıdır.çümkü her insan bizim dostumuz deyildir belki bizimbütün sırlarımı örenip başkalarına anlatıp bizi rezil etmeye çalışabilirler  o yüzden iyi arkadaş seçmeye çalışmalıyız ve iyi arkadaşlar olmalıyız
                                            


                    

Atalarımız bile demiş ki : ev alma komşu al . Bundan çıkarıcağımız sonuç şudur komşularımız bizim ailevi sırlarmızı bildikleri için evimizde iyi olmayan bir şey olsa eğer komşumuz dedikoducuysa bizim iyi olmayan durumlarımızı tanıdığı herkeze anlata bilir.



Hakiki arkadaşlıklar üstünden ne kadar olay geçse ne kadar yıl geçse bile bozulmaz.SİZDE ARTIK BOŞVERİN ŞU ARA BOZAN ARKADAŞLARI...

Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile, bir adımla başlamak zorundadır. Kalk ve hayata yürü. -Lao Tzu-.

  

                                                        ACELE
         Hayatta acele karar vermemeliyiz. Yaşadığımız hayatın küçük bir dilimine bakıp karar vermekten kaçınmalıyız .Erken karar vermek hayatımızda büyük sarsıntılara yol açabilir.
Oysa hayattaki gezimiz  asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürüz.

               Mesela şu maddelere dikkat etmeliyiz; 


           


      Yapmak istediğiniz büyük değişiklikleri bir defada değil adım adım uygulayın.
      Olumsuz yönde de olsa, zamanında cesur kararlar vermesini bilin.
   
       Zor bir durumla karşılaşsanız bile azminizden hiçbir şey kaybetmeyin.
   
       Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek  gerekir. 

      Gözünüzden büyük, küçük hiçbir şeyi kaçmasın. İşlerin derinliğine girin. En küçük
      ayrıntıların  bile üzerinde özenle durun, ama hiçbir zaman ayrıntılara saplanıp kalmayın.

      Zihniniz  hassas olsun. Gözünüzden, aklınızdan  hiçbir şey kaçmasın. En basit şeylerden
      çok önemli sonuçlar çıkarmasını bilin.                 
Hayatta herkesden bir adım önde olmak için harekete geçmeliyiz. Yerimizde oturmak bizi hiç bir yere götürmez.


 En basitinden kitap okumak. Kitap okumak insana yeni ufuklar açar. Hayatla olan yolculuğunda yardım eder.

               Unutmayın HER ŞEY BİR ADIM İLE BAŞLAR...

10 Eylül 2013 Salı

bırak insanlar ışığını görsün.

                                                                 HAYALLER
              Her insanın kendine verilmiş eşsiz yetenekleri vardır .Hep hayallerini süsleyen fakat bazı insanlar onlardan utanır.

               Onu insanlara göstermeye utanırlar. Yeteneklerini kötü bir şeymiş gibi görürler .Bence    bunun sebebi onları  yetiştiren insanlardan kaynaklanmıştır.İnsanlar herkesi kendisi gibi yetiştirmek ister .Bu insanları bilinçlendirmezsek herkes onlar gibi cahil yetişir ve insanlık uygarlığa ilerleyemez  Tek yapabildikleri teknoloji dünyasında tepinip durmaktır. Aptallar gibi boş boş dolanırlar. 



      
               Eskilerin bir sözü vardır yılanın başını küçükken ezmek .Bundan çıkarabileceğimiz sonuç şudur insanları ne kadar erken aydınlatırsak vatana millete o kadar faydaları dokunur. Çocuklara hayallerini yaşatmalı  hayallerini nasıl gerçeğe dönüştürebileceklerini öğretmeliyiz 


 


            Onları sırf gerçek dünyaya bağlamamalıyız .Ben söyleyeyim her şeyin başı kitap okumaktır .Kitap okumak insanın zihnini genişletir. BOL KİTAPLI GÜNLER DİLEĞİMLE....