12 Eylül 2013 Perşembe

vicdan kalbin pusulasıdır



İlim Şehrine Yolculuk


Kalp,nefis,vicdan ve akıl uzun bir yolculukta beraberce yolculuk ediyorlar.

Kalp ve nefis bu yolculuk esnasında sürekli münakaşa ve didişme
halindedir. Akıl ise kalp ve nefsin hakemliğini üstlenmiştir.

Yolculuk zorlu ve çetindir. Kalp bu yolculukta lazım olabilecek levazımatın
kendisinde var olduğunu bildiğinden, verilen süreyi en iyi şekilde
değerlendirmek ister.

Fakat nefis öyle değildir.Her gördüğüne
meyleder.
Nereden geldiğini ve nereye doğru yol aldığını umursamaz.
Etrafındaki şeylerin cazibesinden kendisini alamaz,doyumsuzdur.

Bu nedenle kalp ile aralarında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.

Vicdan, ikisinin arasında bir yol göstericidir, doğru karar verir, bilgedir.
Onun sayesinde bu yolculuk birlikte devam eder, gider.

Gel zaman git zaman bir gün karşılarına vesvaslar çıkar aralarında bir
mücadeledir başlar.
Kalp kendini iyi savunabilecek bir durumda fakat
nefis asi tavırlar sergilediğinden çok endişelidir.
Vicdan Kalbin
destekçisi, dostu, sırdaşı, tesellicisi olmuştur.
Akıl, kalp ve vicdan
işbirliği yaparlar ve bu vesvaslara karşı nasıl galip olabileceklerini
düşünürler.
Hem aralarında hem de karşılarında bir tehlike vardır.
İşleri zor yolları uzun ve karanlıktır.

Vicdan bir pusula gösterip der ki: her zaman karşımıza çeşitli düşmanlar çıkacak, daha çok saldırılara maruz kalacağız bizim çok iyi bir donanıma ve çok iyi bir rehbere ihtiyacımız var.

Bunun için şu pusuladaki ilim şehrini bulup o şehirde gerekli donanımı almalıyız der.

Vesveseleri oyalayarak ilim şehrine ulaşırlar burası gözlerini kamaştırır .

Öyle aydınlık, öyle temiz, öyle nurludur ki, hayranlıklarını ifade etmekten aciz kalırlar.

Vesvese düşmanları korkuya kapılırlar.
İlim
şehrinin askerleri onları tardeder, karşılarında ilim şehrinin
askerlerini görünce her biri bir tarafa dağılır neye uğradıklarını
şaşırırlar.
Reisleri: bu defa bizi alt etmeyi başardılar diye feryat
eder.

Akıl, kalp ve vicdan bundan böyle gezilerini bu ilim
şehrinde sürdürmeye karar verirler .
Öyle ya burası onların tam da aradıkları yerdir. 
Asi yoldaşları olan nefsi ancak burada ıslah
edebileceklerdir.

Bu onlar için zor ama imkansız değildir. Bunun için kararlıdırlar.

Eyyy
nefis kardeş burası senin kendini bütün kötülüklerden arındırabileceğin
ve muhafaza olabileceğin bir şehir.
Sen aramızda yaramaz ve asi bir
çocuk gibisin.
Senden vazgeçemeyiz, öyle ise sana yardımcı olacağız”
derler.
Böylece nefis başına buyruk olmadığını ve diğerleri ile kolay
kolay başa çıkamayacağını fark etmiştir.

İlim şehrinde yaşamları devam ederken yolları bir gün fazilet çarşısına düşer.

Burada
çok karlı ticaret yolları öğrenirler.
Bu ticarete göre Akıl, kalp,
vicdan, nefis varlıklarını bu şehrin sahibine adayacak karşılığında
ebedi saadeti kazanacaklardır.
Bire bin kazanç getiren bu ticaret çok hoşlarına gider.

Nefsi de bu karlı ticarete ikna etmeyi
başarırlar. Kendilerine ait bile olmayan fenayı verip bekayı kazanmak
Üstelik fena yine ellerinde kalacak fakat sahiplerinin izni dairesinde
yaşamlarını sürdüreceklerdir.

Sahipleri, Sultanları öyle
cömertmiş öyle merhametliymiş ki, yola da yolculuğa da bütün
sıkıntılara da değmiş doğrusu Asıl zenginliğe ve asıl mutluluğa
ermişler.
____________________________________________________
::::::::::::Bu konuyla ılgılı bır kısa hıkaye:::::::
Adam ölmüş, yargılanmak üzere mahkeme salonuna girdiğinde bir ne görsün? Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor. Tanık sandalyesinde de Tanrı.

Adam şaşkın, aman Tanrım bu nasıl oluyor? Senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa yargıç kürsüsünde insan oturuyor. Tanrı gülümsemiş,

Ben hiç bir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz sizi özgür bıraktım. Bana yargılamak değil sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için, sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama da gerek yok. Her şeyi bilen olarak burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz.


Hayatta iken zarar verdiğin, hoşgörü ile davranmadığın, yargıladığın, üzdüğün insanlar biraz sonra salonu dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış, affederlerse ne ala. Çünkü senin için cennetin yolu onların seni affetmesinden geçiyor demiş.


Adam merakla sormuş peki ya ffetmezlerse ne olacak? Tanrı yine sevgiyle gülümsemiş.

Ben cennetide cehennemide yeryüzünde yarattım. Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini bulacaksın. Bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece O insanların hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yapmış olduğun kötülüklerin bilincine varman. İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın.

Adam bir süre düşünmüş ve tanrıya sormuş. Peki, cennet nasıl bir yer? Cennet bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Hani dünyada, mutlu huzur ve sevgi dolu, İnsanlara yardım etmekten keyif alan, yarattığım canlı-cansız her varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar, dünyada cenneti yeniden yaratmak için geri gönderdiğim cennetliklerdir. Cennet de dünyadan başka yerde değil demiş Tanrı.

Ama kutsal kitap bana öyle öğretmedi diye karşı çıkmış adam.

Kutsal olan şey yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım, siz kıldınız. Her şeye sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan en büyük ibadeti yapandır demiş Tanrı. Peki, ya dünyaya döndüğümde doğru yolu görmemde yardımcı olacak mısın?

Ben bunun için siz insanların içine vicdan denen bir pusula koydum. Bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarını yıkabilirseniz, vicdanınızın sesini yani benim sesimi kolaylıkla işitebilirsiniz.

Peki, siz insanlara ne kadar yakınında bulunuyorsunuz?
Şah damarınız kadar yakında, düşmanınız kadar uzaktayım. Çünkü düşmanlarınızda Ben’im, Siz de benim. Yani Tanrım mahkeme salonunda hiç hesap sormuyormusunuz? Tanrı gülmüş, sadece iki sorum oluyor tüm insanlara;

Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz? Ne kadar bilgi kazandınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder