1 Aralık 2014 Pazartesi

Uzaktan Bir Arkadaş

Sizce yalnızlık nedir ?

Bir ağaç dalında tek açan çiçek mi, bir gökyüzünde tek çakan şimşek mi, yere tek düşen yağmur damlası mı , bir sokakta tek yürüyen adam mı olmaktır ? Yalnızlık tek olmak mıdır, yoksa çoğun içinde hiç olmak mı? İnsan tek başına olunca mı yalnızdır yoksa binlerin içinde yok olunca mı?
Yalnızlık bir dost mudur bizim için yoksa düşman mı? Herkesin kendi düşüncesi ve kabulleniş biçimidir tek olmak. Bazıları için en büyük armağan bazıları için en yüce imtihandır. Bu sizin fikrinize bırakılmış bir şeydir insan azın içinde mutlu çoğun içinde kederli olabilir. Yalnızlık her geçen gün içinizi kemiren bir kanserdir lakin bundan kurtulmak sizin elinizdedir her hareketiniz,davranışınız,duruşunuz,sözünüz önemlidir bu kimsesizlik durumu için.



Sizin fikirleriniz nedir sizce yalnızlık bir arkadaş mıdır ?

Yıllardır tüm büyük insanların kaderidir bu niye büyük düşünürler yazarlar şairler 
boşluğu insanlara tercih ederler.Bunca yıldır insanlarda ne kötülük görürler de kendileri soyutlarlar insanlardan.Biz insanlar arasında bu kadar itibar merakı içindeyken onlar nasıl hiç umursamadan önemsenirler.Bence bu fazlaca araştırılması gereken bir konudur.Yalnızlık bir çoğumuz için uzaktan bakılan bir arkadaştır.Yakınlaşmak istediğimiz fakat korktuğumuz bir arkadaş... 

4 Mayıs 2014 Pazar

Gelmeyeceğin ve Geçmemişin İnsanları

Geçmişimizden beri kültürümüze ait bir çok şeye sahibiz örnğ. Lokum,baklava,şalvar,türk kahvesi ve daha bir çok örnek artık kültürümüz ile eşleşmiş ,kaynaşş ama artık biz çoğu şeye sahip değiliz çağların ilerlemesi ile bir patent alma olayı çıktı fakat biz türkler zaten bu mallar bizimle özdeşleşmiş dedik patentimizi almadık milli kültürümüz ile ilgili çoğu eşya başkalarına geçti hatta artık o kadar korumasız kaldık ki yakında dilimiz ve ülkemizde yabancıların olacak ileride tarihimizden amerikanların,rusların tarihi olarak bahsedilecek ama ne olursa olsun biz şu anda geçmemişin çocuklarıyız bize kalan eserleri korumak için eşya veya yiyecek türü şeylerin patentini alabiliriz,müzelere daha çok güvenlik görevlisi koyabiliriz en önemlisi ise halkımızı bilinçlendirebiliriz onlarda ortalıkta buldukları tarihi eserleri üç beş kuruş para kazanmak için satmazlar ve o eserleri binbir zorlukla satılan kişiden almaya çalışmayız karşımızdakini mağdur duruma düşürmeyiz.Bu sayede tarihi eser kaçakçılığı yok denecek oranda azalır.İnsanlarımız milli kültürlerine sahip çıkmayı öğrenirler ,bilgili gelişmiş bir ülkeye sahip oluruz.Bu yapacağım küçük bilgilendirmeler sayesinde halkımız milli kültürünü kavrar.Saatlerce süren sıkıcı seminerler yapmamıza gerek yok yarışlarda veya benzeri organizasyonlarda verilen tişort çanta vb. Şeylerin bir köşesine değişik bilgilendirme notları kayarız insanların hem bir hatırası olur hemde bilgileniriz istediğimiz zaman her şey çok kolay olur daha geçmemişken harekete geçelim gelmeyeceğinde insanları olalım.

20 Nisan 2014 Pazar

gurur mu

                             TANRI VERGISININ YARATICILARI

hayat bir çoğumuz için onur şeref ve gurudur.Şahsen ben kendim için konuşacak olsam kesinlikle öyledir sizce de değil mi? ben hayatı gururdan ibaret görürüm hatta bu konu bende o kadar büyük bir raddeye gelmiştir ki bir yere geç kalacak olsam ve önümde bir toplu taşıma aracı geçse yinede peşinden ona yetişmek için koşmam işte gurur budur bazen hayatımızı kötü yönden etkiler fakat hepimiz için gerekli bir şeydir gurursuz insanlara yüzsüz deriz. Fakat yüzsüzlük sadece bir yanlızlık belirtisidir. Gurur ikiye ayrılır gururlu insanlar ve kendinden gurur duyanlar. Kendinde gurur duymak sonradan kazanılan bir özelliktir gururlu olmak ise allah vergisidir. Siz kendinizden gurur mu duyuyorsunuz yoksa gururlu musunuz bunu bir kendinize sorun.Gurur duymak denilen şey öncelikle yaptığı işlerden gurur duymaktır bu olay büyüdükçe insanlar yediği yemeklerden , içtiği içeceklerden,hatta attigi adimlardan bile gurur duymaya baslar gurur duymak siyin icin dunyanin en guzel seyi olabilir sonucta bir isi basriyoruz ve bu isten  ovunuyoruy yasan bir insanin basina gelen en guzel seydir herhalde peki szin bu konudaki dusunceleriniz nedir? gurur duymak ne kadar guyel bir sey olursa olsun gurursuy bir insan gurur duyamaz /cunku  bir isi basarmak gururlu insanlarin isidir.

14 Nisan 2014 Pazartesi

PLASTİĞİN ÇOCUKLARI 

Çağımızın en büyük sorunlarından birisi: 
Plastikler. Öncelikle Plastik, karbonun
 (C) hidrojen (H), oksijen (O),azot (N) ve
 diğer organik ya da inorganik elementler 
ile oluşturduğu monomer adı verilen
, basit yapıdaki moleküllü gruplardaki 
bağın koparılarak, polimer adı verilen 
uzun ve zincirli bir yapıya dönüştürülmesi
 ile elde edilen malzemelere verilen
 isimdir. Yapısında bulunan maddelerden
de anlaşıldığı gibi plastik inorganik bir
 maddedir.Yapısında doğa ananın
 hiçbir katkısı veya emeği bulunmaz
 tamamen insan ürünüdür aynı
 zamanda bu inorganik madde 
zamanımızın en popüler malzemelerinden 
birisi oldu neden mi ? Çünkü plastik
 bir eşyanın yapımı hem daha kolay
 hemde maliyeti daha az. Bu eşyanın
 bin bir türlü kolaylıkları olsada sağlığımız
 için çok tehlikeliydi bu maddelerin 
kullanımı bittiğinde insanlar onlar ya
 çöpe atıyor ya da doğaya bırakıyordu ve
 bu nedenlerle dünyamızda bir plastik 
çöplüğü kraliyetini kuruyordu 2011
 yılında Amerika'da kişi başına 92,5 kilo 
düşen bir atık plastik ortaya çıktı ki bu
 ortalama 32 milyon ton ediyor.
Düşünün burası sadece Amerika ... 
Mike Biddle yeni plastik üretmek yerine
 atık plastiği ayrıştırarak yeni bir ürün
 üretilebileceğini keşfetti.Biddle bir
 diz üstü bilgisayardaki plastiği alıp
 en saf haline dönüştürebiliyor ve 
başka bir bilgisayar yapımı için bilgsayar 
fabrikalarına geri gönderiyor bu gidişle
 yeni plastik oluşumu engellenecek ve
 atık plastiklerin oranını her gün inanılmaz oranda azalacak.

10 Mart 2014 Pazartesi

                                                             Okuvim

Hayatımda en heycanlandığım gün sanırım okulun ilk günüydü.Birinci sınıfa daha yeni başlamıştık okulun bahçesinde 3 bin 60 kişi vardı bu kadar insanı hiç bir arada görmemiştim.Saat sekizi altı geçe müdür kürsüye çıktı ve kısa ama anlamlı bir konuşma yaptı sınıfa girerken öğretmenler bizi ikişer sıraya soktu. İlk gün IV. harold u öğrenmiştik.ve okulda 49.652 kitap olduğunu öğrendik arkadaşlarımla konuşurken bazılarının %60 burslu geldiğini öğrendim benim ailem senet vermiştı senette tam onbeşbinelliikitürklirası yazıyordu okulun 50,8 i okula burs kazanarak gelmişti ki bu büyük bir orandı
garip büyük ama aynı zamanda sıcacık okulu taa o zamandan evim gibi benimsemiştim.

2 Mart 2014 Pazar

Christina Perri - Human [Official Video]



Bu şarkıyı eceye itaf ediyorum 
                        BİR ZAMANLAR
Her gün sabah kalktığımızda esniyor ailemize günaydın diyor kahvaltı ediyor okula geliyor ders işliyor test çözüyoruz ve bunları her gün tekrarlıyoruz hayatımız aynı çizginin etrafında dönüp duruyor işte bu günlük rutinlerimize kısaca alışkanlık diyoruz   Bu alışkanlıklar hepimizin işine yarıyor en iyi bahanelerimiz oluyor sabah erken kalkamayınca alışkanlık işte diyoruz fakat herkes ailemiz arkadaşlarımız gibi bizi alttan almaz ya iş sahibimize alışanlık desek bizi işten atar ve oda alışkanlık der geçiştirir.Bazılarımız bunlardan kurtulmak ister fakat bu çok zordur çünkü bu illetten anca zıttı bir şey ile kurtulabiliriz Amos parrish alışkanlıkları anahtarı kaybolmuş bir kelepçeye benzetir bu kelepçeyi açmak için ise bir çilingirciye ihtiyaç duyarız lakin her alışkanlıktanda kurtulmak gerekmez çünkü her halukarda bir  alışkanlığımız olacaktır biz yaratılılırken edindiğimiz bazı şeylerden asla kurtulamayız onun için eğer alışkanlık edineceksek iyi şeyler olmalı insan kendini ne kadar güçlü olduğunu anlamaz fakat biz kainata gelmiş en zeki varlıklarırız iki harekettenmi vazgeçemeyeceğiz eğer üşenmezsek biraz çabalarsak unutmamalıyız ki olmayacak şey yoktur hele istediğin zaman imkansız denilen şey bizim için çocuk oyuncağı gibi durur.  İleride çocuklarımızda alışkanlık edindiğinde eğer bunlardan vazgeçmek isterlerse onlara bir zamanlar diye başlar ve kendi hikayemizi anlatırız.Yaptığımız küçücük şeyler ile çevremizdekilere bir ışık oluruz belkide bir gün tüm dünyayı değiştirir ve kendimize uyarlarız.O zaman herkes mutlu bir hayat yaşar ama yinede unutmayalım ki değiştiremeyeceğimiz tek alışkanlık kötülüktür fakat belki de kötülük en iyi alışkanlığımızdır. Sonuçta hem dünyamızın dengesini korumamıza yardım eder hemde insanoğlunu hayal bile edemeyeceğimiz mertebelere yükseltir.
Alışkanlıklar ile ilgili sözler 
  • Alışkanlık anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.(Amos Parrish)
  • Alışkanlık insanın ikinci huyudur.(Montaigne) 
  • Tilki,derisinden vazgeçerde alışkanlıklarından vazgeçemez.(Suentonius)
  •  İnsan, alışkanlıklarının çocuğudur. ( İbn-i Haldun)
  •  Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılmayacak kadar güçlü olurlar. ( Benjamin Dizrealli)
  •  Alışkanlık, bir halata benzer, her gün bir lifi örer ve sonunda, onu koparmayacak kadar güçlü yaparız. ( Heinrich Mann)
  •  Alışkanlıklar, bırakılmazlarsa, zamanla ihtiyaç haline gelirler.( St Augustine)
  •  Hiç kimse bir alışkanlığa veda etmek cesaretini gösteremez. (Balzac)

BAZEN YENİ İNSANLARI TANIMAK LAZIM-3

 MİCHEL DE MONTAİGNE

Montaigne (d. 28 Şubat 1533 - ö. 13 Eylül 1592), 16. yüzyıl Fransız deneme yazarı.
Montaigne 28 Şubat 1533'te Bordeaux'da doğdu. Ailesi onun iyi bir eğitim almasını sağladı. Eğitim süresince Yunan ve Latin edebiyatını öğrendi. Bir süre bulunduğu yörede Belediye Başkanlığı görevini üstlendi. Ailesinden kalan geniş bir malikanede günlerini kitaplarıyla ve yazılarıyla geçirdi. Bu çalışmaların sonucu olarak ünlü Denemeler adlı kitabı oluştu. Montaigne, Denemelerinde başta insan sevgisi olmak üzere iyimserlik, dayanışma, özgürlük ve okuma alışkanlığı üzerine çok özgün yazılar kaleme aldı. Bu yazıları herkesin anlayabileceği sade bir anlatımla okura ulaştırdı.

24 Şubat 2014 Pazartesi


EVVEL ZAMANDA YOKSULLAR HANDA BEYLER,KONAĞINDA YAŞARMIŞ.
BUNA ÖFKELENDİMBİR HAYLİ SÖYLENDİM ALDIM BAŞIMI ÇIKTIM DIŞARI GÖRMEYİN GİDİŞİMİ BAKMADAN SAĞA SOLA DÜŞTÜM BİR YOLA.DERE TEPE DÜZ GİTTİM
ÇAYIR ÇİMEN GEÇEREK ARPA BUĞDAY BİÇEREK SOĞUK SULAR İÇEREK ALTI AY BİR GÜZ GİTTİMYÜRÜDÜM DÜRÜDÜM VARDIM BİR BAĞADALDIM BİR KONAĞA VAY SENMİSİN DALAN KİMİ KOLUNDAN TUTTU KİMİ BACAĞIMDAN ATTILAR BENİ BİR DAĞA
ZORUMA GİTTİ BAŞLADIM AĞLAMAYA KARŞIMA ÇIKTI BİR DERVİŞ DERVİŞ AMCA DEDİM BU NE İŞ? KURU İDİM ISLANDIM SEL BENİ NEYLER BULUT OLDUM USLANDIM YEL BENİ NEYLER?VAY GİDİ DÜNYA KİMİ GÜLER,KİMİ SÖYLER KULAK VERİN BU MASALA KELOĞLAN NE İŞ TUTAR,NEYLER...
           Dünyamızın yedi bin kat doğusunda bir şehir varmış. Bu şehirde bir gariplik varmış çünkü şehrin büyük bir nüfusunu yılanlar oluştururmuş bu uzun ve büyük yılanların şehrinin ismi aslında basilisk şehri imiş fakat insanlar onların boylarından dolayı devler kenti dermiş.Her gün olduğu gibi kar atıştırmaya başlayıp gün perilerinin şarkısı başladığında yılanlar sabah olduğunu anlamış. Herkes yavaş yavaş şehre inmiş.Çoğu insan yılanlardan korkar fakat burdaki insanlar onlarla aileleri gibi seviyor. Şehrin tüm sakinleri şehirde toplandığında kral basilsk kahvaltıyı başlatmış.
             
           Bu sırada yerin on üç kat altında amir şehrinde kurul toplanmış.Amir kentinin sakinleri basiliskleri çok kıskanırmış çünkü onlarda sabah kızgın güneş geldiğinde olur,insanlar bağırarak anlaşır ve herkes sabah kahvaltısını tek yaparmış. Büyüklerimiz boşuna kıskançlığın kötü bir şey olduğunu söylememişler ya.Amir kurulu ise cıvadan yapılmış masanın etrafında şeytana bile pabucunu ters giydirebilecek bir plan yapıyormuş.Basilisk şehrine bir casus göndereceklermiş bu casus bir basilisk yavrusunu çalacakmış ve bu sayede şehir kargaşa içinde kalacak ve yok olacakmış.Casus yola çıkmış az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş bir şehre bin şehir koymuş ve sonunda varmış.
 
       Bu arada yılanlar yakın bir zamanda kutlanacak olan kış senliği için hazırlık yapıyorlarmış.Her taraf karlarla süslenmiş çocuklar için buzdabn kaydıraklar yapılıyormuş. Amirli casus sessizce anaokuluna sızmış.Orada ki en küçük yıanı almış ve kaçmış öğle yemeği saati geldiğinde oğlunu almaya giden anne onu bulamayınca çok telaşlanmış her yerde oğlunu aramış ve oğlunun kaçırıldığını anlamış.
 
 
           Kırk gün kırk gece her yerde yavru basiliski aramışlar fakat ne çare sanki yer yarılmışta içine kaçmış.Basilisk in annesi  özleminden yataklara düşmüş.Sonunda bir gün bir insan evladı gelmiş ve onlara eğer perileri izlerlerse yavruyu bulabileceklerini söylemiş.Akşam olmuş güvenlik timinin sekiz üyesi perilerin ardından yola çıkmış bu periler ne kadar güzel perilermiş anlatılamaz bilinmez fakat basiliskler onlara vella dermiş.perilerin peşinden amir krallığına gelmişler ve yavru basiliski bulmuşlar hemen onuda alıp şehirlerine geri dönmüşler. Sabah amirliler kafesi boş bulunca çok sinirlenmişler fakat elden bir şey gelmez her masalda olduğu gibi bu masaldada iyiler kazanmış eh herkes kendi yoluna iyiler masalına köütler çöplüğüne..

BAZEN YENİ İNSANLARI TANIMAK LAZIM-2

Hayatı

1896 yılında, Hekimhan'da doğdu. Eflatun Cem Güney, geleneksel halk hikâyelerimizi ve masallarımızı derledi. Kendisi de masallar yazdı. Masalcı Baba olarak tanındı. Sivas Sultani'sini bitirdikten sonra, Konya Öksüzler Yurdu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin oldu. Anadolu'nun birçok yöresinde öğretmenlik yaptı. Kuva-yi Milliye'nin yayın organı Öğüd gazetesinde görev yaparken, bir taraftan da İrşat dergisini çıkardı. Anadolu'nun çeşitli yörelerinde, yerel sanat dergilerinin çıkması için çalışmalar yaptı. Danimarka'da bulunan Andersen Kurumu; 1956 yılında Açıl Sofram Açıl adlı eseriyle yazara, Dünya Çocuk Edebiyatı Onur Belgesi verdi. Dede Korkut Masalları adlı kitabıyla bu ödülü 1960 yılında tekrar kazandı. Türk Çocuk Edebiyatının, önde gelen yazarlarından olan Eflatun Cem Güney, birçok masalın günümüz Türkçe'siyle yeniden ortaya çıkarılması için, büyük çaba göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'nca, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yardımcılığına atanan Güney, İstanbul Radyosu'nda Bir Varmış Bir Yokmuş adlı programda anlattığı masallarla da bilinmektedir.

Eserleri

Masal Kitapları

  • 1. Nar Tanesi (1945),
  • 2. Akıl Kutusu (1947),
  • 3. En Güzel Türk Masalları (1948),
  • 4. Altın Heybe,
  • 5. Kül Kedisi,
  • 6. Felek Sillesi (1948),
  • 7. Açıl Sofram Açıl ve Congoloz Baba (1949),
  • 8. Kara Yılan ve Kara Gülmez (1949),
  • 9. Bir Varmış Bir Yokmuş (1956),
  • 10. Evvel Zaman İçinde (1957),
  • 11. Gökten Üç Elma Düştü (1960),
  • 12. Az Gittim Uz Gittim (1961),
  • 13. Gülen Ayva Ağlayan Nar (1969),
  • 14. Al Elma Yeşil Elma (1969),
  • 15. Sabır Taşı (1969),
  • 16. Hasırcı Baba- Keloğlan (1969),
  • 17. Aygın Baygın Ses ve Nurtopu (1970),
  • 18. Yedi Köyün Yüz Karası (1970),
  • 19. Altın Gergef (1971),
  • 20. Güldükçe Güller Açan Kız (1971),
  • 21. Tellerinde Bülbüller Şakıyan Saz

Halk Edebiyatı Çalışmaları

  • 22. Dertli Kaval (1945),
  • 23. Dede Korkut Masalları (1958),
  • 24. Âşık Garip (1958),
  • 25. Kerem İle Aslı (1959),
  • 26. Tahir İle Zühre (1959),
  • 27. Şah İsmail (1957),
  • 28. Erzurumlu Emrah (1955),
  • 29. Halk Şiiri Antolojisi (1947),
  • 30. Âşık Ruhsati (1953),
  • 31. Meslekî (1953),
  • 32. Kâmilî (1958),
  • 33. Halk Türküleri (2 cilt, 1953-1956),
  • 34. Nasreddin Hoca Fıkraları (1956),
  • 35. Folklor ve Eğitim (1966),
  • 36. Folklor ve Halk Edebiyatı (1917),
  • 37. Matem Sesleri (1920, şiirler),
  • 38. Dumlupınar’a Doğru,
  • 39. Kara Yazı,
  • 40. Atatürk- Hayatı ve Eserleri (1963)

23 Şubat 2014 Pazar

  1.  Ahmet aldı.                      '' İçinde sadece özne ve yüklem bulunan on beş cümle.''
  2.  Ali çalıştı.
  3.  Derya uyudu.
  4.  Cuma uyandı.
  5.  Tarla yandı.
  6. Çiçek soldu.
  7. Çimen biçti.
  8. Makine okudu.
  9. Emre düştü.
  10. Korna öttü.
  11. Kalem yazdı.
  12.  Ağaç düşecek.
  13. Su yanmaz.
  14. Bina patlasa.
  15.  Aylin silmese.


Ehli kemal ile cefa çekmesi yeğdir cahil ile safa sürmeden.

                                                          CAHİLLİK DEDİĞİN ŞEY
  İnsanlar ilk zamanlardan beri öğrenirler fakat bazıları okur bazıları dinler.Belki dinleyenlerin işitsel duyuları daha iyidir fakat okumak bilgiyi kalıcı hafızaya geçirmek için en önemli etkendir.
      Bu dinleyen insanlar zamanla bilgiden uzaklaştılar ve ortaya cahillik kavramı çıktı günümüzde cahilliği köylü olmak ile bağdaştıran insanlar ne kadar yanılıyor cahil olmak nerde doğduğumuz nerede yaşadığımız veya nasıl bir kültürümüz olduğuyla ilgili değil eğer bir adam okumak istiyorsa her şekilde okur.Ne yazık ki ülkemizde okumak istemeyen insan oranı çok fazla aynı zamanda okuyup da bir yere gelebilecek tüm insanlar da bu cahillerin kafasına uyuyor ve 24 saat orada burada eğleniyor çalışıp kazandığı para ie kendi geliştirmektense boşa harcıyor. Eski insanlar boşuna ''Ehl-i kemal ile cefa çekmesi yeğdir cahil ile safa sürmeden.''dememişler.

     Eğlence bizi bir yere kadar götürür bilgi ise her zaman gereklidir.İki ayrı dünya kurup birine cahilleri birine bilenleri koyalım diyorsanız unutmayın en büyük cahillik kendini zeki sanmaktadır.

17 Şubat 2014 Pazartesi

dünya

                                                      YENİ DÜNYAMIZ

Bir zamanlar dünyamız yeni doğmuş bir bebek gibi tertemizdi.Big bang denilen büyük patlamanın varsayılması sonucu dünya hayvanların hakimiyetinden çıktı ve yeni bir türün oluşumu başladı:İNSANLAR.
Bu yeni tür ilk başta dünyaya çok değer verdi icat etti ,keşfetti fakat sonra ölümlü olduklarını unuttular ve toprak kavgalarına giriştiler icatları kötüye kullanmaya başladılar.Bir süre sonra ise dünyadan sıkılmaya başladılar yeni yerler aramaya başladılar dünyayı umursamadılar ve kendi çıkarları için kullanmaya başladılar.yavaş yavaş dünyayı kirletmeye başladık.Ve beklenen şey sonunda oldu:KÜRESEL ISINMA.Yavaş yavaş mevsimler yok oluyor buzullarımız ve ozon tabakamız eriyor,kuraklık baş gösteriyor insanlar bunu doğanın yaşlandığını söyleyerek geçiştirmeye çalışıyor fakat hepimiz biliyoruz ki bizden öncede dünya vardı ve bizden sorada olacak, herşeye sahip olmak isteyebiliriz fakat kainatın kuralını bozmamalıyızyoksa zararı bize dokunacak. 
 Artık ölüm oranlarımız artıyor yaşamımız kısalıyor.Çünkü insanlar adil olmasalarda doğa son derece tarafsız ve adildir iyilik yapana kat kat iyisini verir kötülük yapana ise kat kat kötüsünü...Artık bizde iyilik yapsak doğayı kirletmesek çöplerimizi geri dönüştürsek parfümleri çok kullanmasak insanları yaralamasak bazılarımız geç kaldığımızı düşünebilir ama hiç bir şey için geç değildir made hepimiz hatırlanmak istiyoruz o zaman savaşlarımızla kazandığımız topraklarla döktüğümüz kanlarla değilde topladığımız çöplerle yaptığımız yardımlarla hatırlansak daha iyi olmaz mı? Dünyanın dengesini bozmasak belki hepimiz dünyayı kurtaran adamlar oluruz. Unutmayalım hiçbir zaman geç değildir hele doğa için hiç geç değildir....
 

15 Şubat 2014 Cumartesi

room room sweet room

Odanın kapısından girildiğinde ilk göze çarpan şey odanın yarısını kaplayan kitaplıktı.İçinde yüzlerce kitabın oluşturduğu bir renk cümbüşü vardı fakat odanın büyük bir kısmına siyah hakimdi.Yatak yerden bir kaç santim yüksek ve epey genişti üstünde ise siyah çarşaf vardı.yatağın olduğu kısım siyaha boyanmıştı hemenn yatağın karşısında yerden tavana kadar bir ayna vardı. tavan koyu bir maviye boyanmıştı üstünde ise sarımsı parlak noktalar vardı. Gece gökyüzüne bakmak gibiydi aynı.Yatağın çaprazında bir duvarı kaplayan bir gardırop duruyordu,gardıropta aynı yatak gibi siyahtı ve eski viktoryen dönemi eşyalarına benziyordu.Yatağın hemen yanındaki siyah komidinde üç dört kitap düzensizce yığılmıştı köşede ise bir vazo vardı beyaz camın üzerine siyah dantel işlenmiş gibi duruyordu vazonun içinde sekiz tane siyah gül vardı.Yatağın diğer tarafında bir pencere yere kadar uzanıyordu.Pencerede perde yoktu fakat öbür tarafında gri bir panjur vardı.Yatağın ayak ucunda uyuyan siyah yavru bir kedi vardı.Duvarlar ise kreme yakın bir tona boyanmıştı ve odayı bütünlüyordu.Kapının yan tarafında duvar posterlerle kaplanmıştı köşede ise ince uzun bir dolapın içini filmler ve albümlerle dolup taşıyordu.dolapın yanında bembeyaz bir kapı vardı buradan ise banyoya çıkılıyordu.yine siyahın ağırlıklı olduğu banyo ise oda ile bütünlüğünü koruyor ve ortaya mükemmel bir görüntü çıkarıyordu.


Irmağın kenarında annesine yardım etmekten yorgun düşmüş bir ceylan su içiyordu. Annesini karşıda görüce yanına koşuverdi.Öğrendikleri ise minik ceylanı mutluluktan havaya ucurmuştu.Annesi ırmağın az ötesinde sık ağaçlı bir alan blmuştu ve gece orada kalabilirlerdi.Minik ceylancık o kadar çok konuşuyordu ki annesinin başını şişirmişti.Ceylancık koşarak kalacakları yere gitti.burası müthiş bir yerdi; sık ağaçların arasından fışkıran manolyalar yumuşacık çimenleri ile insanın gözünü alıyordu.
Akşam annesinin getirdiği yemekleri büyük bir iştahla yedi.Az kalsın uyuyayazıyordu.Fakat hemen kalkıp ileri doğru koşmaya başladı.Annesini bulup ona ''Sabah ne zaman olur ?''dedi.Annesnin cevabını öğrenince hemen yatağına koştu çünkü artık uyumalıydı birazdan gün ağaracaktı. O gün çok mutluydu.Yavaşca uykuya daldı.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Einstein insanları iyi ve kötü olara iki gruba ayırır dostlar ise iyi gün dostu ve kötü gün dostu olarak ikiye ayrılır bunların özelliklerini incelersek
iyi gün dostları :
-iyi günümüzde yanımızda bulunur.
-iyi zamanlarımızda bizden yararlanır .
Kötü bir günümüzde ise kapısını yardım için çalarsak bizi tanımıyor gibi yapar işte böyle insanlarla dost olunmaz .
Kötü gün dostları ise :
-iyi günümüzde çok yanımızda olmaz 
-kötü günümüzde ise herşeyinin bizimle paylaşırlar atalarımız boşuna arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim dememiştir.Dostlarımızı seçerken dikkatli olmalıyız büyüklerin öğütlerini dinlemeliyiz yoksa en ihtiyacımız olduğu zamanda tek başımıza kalırız.

su aygırı

                                                                     SU AYGIRI
Bir zamanlar antik Yunan'da yaşayan bir aslan ile bir geyik varmış.Bu aslan ile geyiğin dostlukları herkese örnek olurmuş.Bir gün geyik aslana:

-Aslan kardeş!Benim bugün şehre inmem lazım,demiş 
aslan ise :
 -Tamam geyik ama lütfen dikkatli ol bugün yemekleri ben toplarım demiş.
Geyik yanına biraz su ve biraz da ot alarak yola çıkmış dereleri,dağları ,ovaları aşmış en sonunda küçük bir düzlüğe gelmiş.
Aslan ise geyiğin başına bir şey gelirse haberi olsun diye peşine bir tavşan takmış ve ava çıkmış tavşan ise geyiği takibe gitmiş.Bu sırada geyik düzlükte yürürke bir ses:

-Yardım edin! lütfen yaralıyım! diye bağırıyormuş.
İyi kalpli geyik dayanamamış ve sesin geldiği tarafa doğru:

-Geliyorum dostum biraz dayan,diye bağırmış.
Sesinn geldiği tarafa doğru koşmaya başlamış ama koşarken ayağına bir ip takılmış ve geyik havalanmış meğer bu aslanın düşmanı su aygırının ona kurduğu bir tuzakmış geyik ne kadar çırpınsada kutulamıyormuş.O sırada su aygırı geyiğe seslenmiş :
-Ne kadar iyi kalplisin herkesi kendin gibi sanıyorsun ailen sana tanımadığın insanlarla konuşmaman gerektiğini öğretememiş,dedi
Bunları gören tavşan ise koşarak aslanın yanına gitti:
-Aslan kardeş su aygırı geyiği yakaladı diye konuştu nefes nefese aslan hemen tavşanın peşinden gitti.
Su aygırı geyikle konuşurken aslan onun arkasından atladı ve onu yere serdi sonra geyiğin iplerini açtı ve geyiği kurtardı ve bu sayede dostluklarını bir kere daha kanıtladılar.

1 Şubat 2014 Cumartesi

Harry Potter And Me

Godrick's Hollow o gün sihirli ama aynı zamanda tatlı bir telaşa sahipti. Küçük şirin bir ev diğer evlerin arasında görünmese bile varlığını koruyordu fakat bir anda hava kararmaya başlamıştı herkes bu karanlğın fırtınanın habercisi olduğunu düşünerek evlerine kaçışıyordu.Karanlık git gide artarken gökten bir motor usulca görünmez eve yaklaşıyordu demek isterdim fakat yalan olurdu motoru sevinçle gürlerken sahibinin kalbide pek farklı değildi sonuçta aylardır göremediği okul arkadaşlarını görecekti tabii birde küçük oğulları vardı fotoğraflarda gördüğü kadarı ile annesi gibi çimen yeşili gözleri ve babası gibi gece karası dağınık saçları vardı. Motor yere adeta bir gök taşı gibi inerken evlerin camları sarsılmıştı motorun sahibinin siyah ve uzun saçları pırlanta gibi dişleri ve omuzları geniş olsada onu incecik gösteren bir fiziği vardı esrarengiz yabancı Godrick hollow 'un dar sokağında yürümeye başladı kağıtta yazan adrese geldiğinde duvarın üzerine iki kez tıklattı ve gecenin karanlığında sessiz bir şekilde duvarın arasında bir ev ortaya çıktı kapıda oyuncak süpürgeye binen minik bir potter vardı yabancıyı gören potter ''Sirius amca!!''diye çığrınarak süpürgesini Sirius'un üzerine sürdü.Sirius minik harry yi kucaklayarak içeri geçti içeride minik bir yatakta yatan küçük tatlı bir kız vardı.Minik Harry'nin aksine minik kızın james gibi ela gözleri ve hafif kızılımsı sarı saçları vardı.Hiç bir şeyden habersiz mutlu bir gün geçirirken aynı zamanda şehrin batısında onlarrın ölüm fermanları yazılıyordu...
10 years ago 
Küçük elissa wendy potter artık büyümüştü bunca zorlu yılın ardında artık yeni bir başlangıç yapmalıydı.Dumstrang'da yeni eğitim yılının küçük öğrencilerinden biriydi Sirius 'un da dediği gibi hogwarts'a başlayacaktı fakat öncelikle 2 ay dumstrang da eğitim alması gerekiyordu her ne kadar Hogwarts'a gitmeyi iple çeksede burada ki eğitimi seviyordu karanlık sanatlar ağırlıklı olması ise onun düşmanlarını tanımasını kolaylaştırıyordu tabii Elissa kendini sinirlendirenlere de bir kaç kez affedilmez lanet uygulamıştı fakat önemli olan bu değildi.İki ay çabucak geçmişti ve Hogwarts kapılarını sonuna kadar açmış ona hoşgeldin diyordu bugün onun için yapılacak seçme törenini ise büyük bir merakla bekliyordu.
                                           COMİNG SOON...

7 Ocak 2014 Salı

hayatımızın en güzel zamanları çocukluk yıllarımızdı en küçük hediyelerle bile mutlu olurduk.hayatımızda derde sıkıntıya hiç yer yoktu.Hayal dünyalarımızdan en az 2 tane dünya çıkarırdık çünkü çocukluğumuzda hiç kirlenmemiş saf mutluluklarımız vardı şimdi herkes geriye dönüp tekrar çocuk olmak istiyordur herhalde o zamanlar değerini bilseydik belki hepimiz daha iyi bir çocukluk geçirirdik demiyorum çünkü planlana şeyler hiçbir zaman eğlence barındırmaz.hepimiz bazı zamanlar çocukluğumuzun özlemini duyuyoruz ama hayat boyunca her yoldan bir kere geçeceğiz ve belki hayatımızda ki en güzel yoldan geçmiş bulunuyoruz . Aynı zmanda unutmayalım bu yoldan geçen sadece biz değiliz kötümser olmaya hiç mi hiç gerek yok tabiki kaybedilen şeyler özlenir ama unnutmamalıyız ki asla geri dönmezler
Ah ne isterdim küçücük çocuk olmayı,
Unutmazdım o zaman gülmeyi,oynamayı,
Acı yoktu,sen yoktun,hüzünler başı boştu,
Dursaydı tüm zaman,güneş de doğmasaydı.

Mutluluk misketlerdi,acı koşarken düşmek,
O kadar güzeldi’ki hiçbir şeyi bilmemek,
Acı yoktu sen yoktun,hüzünler başı boştu.
Bazen sıtma tutsada,geçiciydi inlemek,

Arabalarım vardı,demirden bilyelerim,
Hiç inmezdi gökden,devasa uçurtmalarım.
Sen yoktun,acı yoktu,hüzünler başı boştu,
Uçsuz du,bucaksız dı,bitmezdi rüyalarım.
 
Ekrem Sağır